Mustafa Kemal Atatürk, Padişah Vahdettin’in başkanlığında 22 Temmuz 1920’de Yıldız Sarayı’nda toplanan “Saltanat Şurası”nda Sevr Barış Antlaşması’nın imzalanmasına karar verilmesine ve 10 Ağustos 1920’de imzalanmasına karşı gelmiş ve imzalayanları hain ilan etmiş, emperyalist işgalci güçlerin yanı sıra Padişah’ın teçhiz ettiği güçlerle de mücadele ederek hepsini yenilgiye uğratmış ve netice de 24 Temmuz 1923’te İsmet Paşa’nın imzaladığı Lozan Barış Antlaşması elde edilmiştir.
Atatürk’ün önderliğindeki Türkler, herkesin 1918’de bitirdiği savaşa, dört sene daha devam etmiş ve zafer kazanmış bir aktör olarak Lozan Barış Konferansı’na çağırılmıştır. İsviçre’nin Lozan kentinde 20 Kasım 1922’de toplanan Lozan Konferansı’nda Türk heyeti, öncelikle eşit şartlarla müzakere etme mücadelesi vermiş ve bu eşitliği muhataplarına kabul ettirmiştir. Yani, Türkler, her şeyden önce eşitlik mücadelesi vermişlerdir.
Sonrasında, Atatürk’ün 17 Şubat 1923’te toplanan İzmir İktisat Kongresiʹnde söz ettiği gibi konferanstaki muhataplarımızla üç yüz, dört yüz senelik hesaplar görülmüştür.
Lozan müzakerelerinde kısaca Batı Trakya ve Ege Adaları konusundaki sorunlar, Yunanistan ve Türkiye’deki Türk ve Rum azınlık sorunları, İstanbul’daki Rum Patrikhanesi’nin siyasal konularla da uğraşması ile ilgili sorunlar, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına ilişkin sorunlar, azınlıklarla ilgili sorunlar, Türkiye topraklarında Ermenilere bir yurt verilmesi ile ilgili sorunlar, Musul sorunu ve kapitülasyonlarla ilgili sorunlar ele alınmışlar ve Lozan Antlaşması’nda somutlaşan çözümlere ulaştırılmışlardır. Bununla birlikte; bu sorunlar günümüz siyasal İslamcı zihniyetin yönetiminde, Türk dış politikasının temel sorun ve uğraş alanları haline gelmişlerdir. .
Bu sorunlar içerisinde kapitülasyonlar konusu daha fazla dikkat çekmektedir. Kapitülasyonlar, Osmanlı Devleti’nin iktisadi ve mali bakımlardan dış güçlerin kontrolü altına geçmesinin ve ekonomik ve siyasal bağımsızlığını kaybetmesinin en önemli nedenlerinden birisidir. Türkiye, Lozan’da kapitülasyonların tümünü kaldırmayı başarmış; ve böylelikle tam bağımsız bir devlet olarak kendisini tüm dünyaya kabul ettirmiştir. Nitekim; Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923’te ilan edildikten sonra yabancıların elinde bulunan demiryollarını, limanları, telefon, elektrik, tramvay vb. şirketleri satın almıştır. Kalkınma, plana bağlanmış, planlar Türkiye’nin iktisadi ve kültürel kalkınmasını sağlayacak şekilde hazırlanmış ve sanayi yatırımları ile köy enstitüleri, yurdun dört köşesine dağıtılmıştır.
Vahidettin zihniyetinin yolundan giden siyasal İslamcı zihniyet ise tüm cumhuriyet varlıklarını, limanlarımızı, savunma sanayi kuruluşlarımızı, itinayla inşa edilmiş olan fabrikalarımızı, bankalarımızı, otoyollarımızı, havalimanlarımızı vs. yabancılara peşkeş çekmiş ve yeni bir kapitülasyon düzeninin oluşmasına sebebiyet vermiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle, Lozan Barış Antlaşması, Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış, büyük bir yok etme eyleminin (suikastın) kırılıp önlenişini bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasal utku anıtıdır!
Yenilik Partisi olarak, Padişah Vahdettin’in yolundan giden ve Sevr Barış Antlaşması’nın ulusal çıkarlarımıza aykırılık teşkil eden hükümlerini canlandırmaya çalışan Saray ve Saray’ın ahtapot kolları, nefes boruları ve koltuk değnekleriyle mücadele edeceğiz; Türkiye’nin tapu senedi niteliğinde olan Lozan Barış Antlaşması’nın muhafazasını savunacağız.
Yenilik Partisi Parti Sözcüsü
Doç.Dr. Kemal ÇİFTÇİ